950 TL üzeri alışverişlerde kargo ÜCRETSİZ

İstikrarlı Dua Vakti

فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

O halde kâfirlerin hoşuna gitmese de dini yalnız Allah'a has kılarak O'na dua (ve ibadet) edin.[1]

Dua, Allah ile kul arasında bir vasıta olmadan gerçekleştiği için kulluk makamlarının en önemlisi sayılmıştır. Duada ön planda olan Allah'ın üstün gücü, sonsuz zenginliği karşısında kulun kendi hiçliğini, yoksulluğunu ve Allah'ın inayetine muhtaç oluşunu kabul etmesidir. Bu yönüne işaret için Peygamber Efendimiz, 'Dua ibadetin özüdür.' buyurmuştur.

Kur'ân-ı Kerîm iki yüz kadar âyeti doğrudan doğruya dua konusuna ayırmıştır.

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً

(Resûlüm!) De ki: "Dua (ve ibadeti)niz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar!) Siz ise, (Allah ve Resûlü'nün bildirdiklerini) yalanladınız, bu yüzden (bu günah ve onun) cezası, boynunuza sarıl(ıp yakanızı bırakmay)acaktır."[2]

(Dua, kulun Allah'a olan kulluğunu bilmesi, O'nun dergâhına gelmesi ve kalben O'nunla irtibat kurmasıdır. Yüce Allah; "Ey iman edenler! Namazla ve sabırla/metanetle yardım isteyin…" (2/153), "… duanızı kabul ederim…" (2/187) buyuruyor. Ancak, hâcet dualarının Resûlullah'ın öğrettiği bir şekil ve âdâbı vardır. "Kimin Allah'tan veya insanlardan bir ihtiyacı varsa, iki rekat namaz kıldıktan sonra kıbleye yönelmiş olarak avuç içleri semaya bakacak şekilde, ellerini birleştirmeden omuz istikametinde kaldırır. Allahu Teâlâ'ya hamd, Resûlü'ne salât ve selam getirdikten sonra Allah'a tam teslimiyetle huşû içinde ve yavaş/hafif sesle (7/55), meşru olan şeyleri O'ndan ister ve yardım diler. Gerektiğinde bütün mü'minler de duaya dahil edilir.")

Yine birçok ayet-i kerimede Allah (c.c.) geçmiş peygamberlerin dualarını haber vermektedir.

وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ

Nuh'u da (hatırla!) Hani o (bunlardan) daha evvel yalvarmıştı da biz onun duasını kabul edip kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.[3]

وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ

Kulumuz Eyyüb'ü de hatırla! Hani Rabbine: "Doğrusu şeytan bana bir dert ve azap (olacak vesvese) dokundurdu." diye seslenmişti.[4]

وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِباً فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ

Zünnûn'u (balık sahibi/Yunus'u) da (hatırla!) Hani (o kavmine) kızarak gitmişti de kendisini sıkıştırmayacağımızı (kurtulacağını) zannetmişti. Nihayet (balığın karnında) karanlıklar içinde (kalınca): "Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni (noksanlıklardan) tenzih ederim. Doğrusu ben (bu hareketimle) kendine zulmedenlerden oldum." diye yalvarmıştı.[5]

وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْداً وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ

Zekeriya'yı da (hatırla!) Hani o Rabbine: "Rabbim! Beni tek başıma (evlatsız) bırakma. Gerçi (vermesen de) sen, vârislerin en hayırlısısın." diye niyaz etmişti.[6]

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ

(Resûlüm!) Bunlardan önce Nuh kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalancı saydılar ve "mecnun" dediler. O, (yapılan eziyetle davetten) alıkonulmuştu.

Bunun üzerine Rabbine: "(Yâ Rab!) Doğrusu ben yenildim, bana yardım et!" diye yalvardı.[7]

وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْاَرْضِ مِنَ الْكَافِر۪ينَ دَيَّاراً

اِنَّكَ اِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُٓوا اِلَّا فَاجِراً كَفَّاراً

رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَاراً

Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"

"Çünkü sen onları bırakırsan, hem kullarını saptırırlar hem de (kendileri gibi) ahlâksız ve kâfir çocuklar dünyaya getirirler."

"Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı, iman etmiş olarak evime (mescide veya gemime) gireni (kıyamete kadar gelecek) mü'min erkekleri ve mü'min kadınları sen bağışla. Zalimlere de helakten başka (bir şey) artırma!"[8]

Yüce Allah yapılan duaları kabul ettiğini bize haber vermiştir.

فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

Rabbi, onun duasını kabul etti de onların hilesini ondan savdı. Çünkü o, hakkıyla işiten ve (her şeyi) bilenin ta kendisidir.[9]

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

(Resûlüm!) Kullarım sana beni soracak olurlarsa (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. (İsterse gönlünden geçirsin.) Bana dua edenin duasına icâbet eder (kabul eder)im. O halde onlar da benim davetimi kabul ed(ip bana itaat et)sinler ve bana iman(da sebat) etsinler. Tâ ki bu sayede doğru yola (kurtuluşa) ulaşmış olsunlar.[10]

بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ۟

Hayır! Ancak O'na dua edersiniz. O da dilerse, kendisine dua ettiğiniz (bela ve musibet)i açar (giderir). Siz de o anda ortak koştuklarınızı/yüceltip putlaştırdıklarınızı unutursunuz.[11]

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ

Biz de onun duasını kabul ettik. Kendisinin derdini kaldırdık ve ona tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenlere de bir hatırlatma/bir ibret olarak, hem ailesini hem de onlarla birlikte (diğer kaybettiklerinin) bir katını daha verdik.[12]

Rabbimiz yalnızca kendisine dua etmemizi emretmektedir.

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً

(Resûlüm!) De ki: "Dua (ve ibadeti)niz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar!) Siz ise, (Allah ve Resûlü'nün bildirdiklerini) yalanladınız, bu yüzden (bu günah ve onun) cezası, boynunuza sarıl(ıp yakanızı bırakmay)acaktır."[13]

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ

Rabbinize (gönülden) yalvararak gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.[14]

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ

Geçerli olan yalvarma (ve davet) ancak Allah'adır. O'nu bırakıp da yalvardıkları/taptıkları ise onlara hiçbir şekilde karşılık vermezler. Öyle ki onların durumu, ellerini suya doğru (boşlukta) açıp da suyun ağzına ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda o (su) ona asla ulaşmaz. İşte küfre sapanların duası "hedefsiz ve boşuna gitmekten" ibarettir.[15]

وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى

Sesini (duada) yükseltsen (de yükseltmesen) de (O'na göre birdir). Çünkü O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.[16]

Sadece sıkıntıda iken değil her zaman Allah'a dua etmemizi vurgulamaktadır.

وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ

اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Rabbine (yürekten) yönelerek O'na dua eder. Sonra (Allah) ona katından bir nimet verdiği (kurtulup rahata erdiği) zaman, evvelce O'na yalvarmış olduğunu (ve asıl kurtaranı) unutur da, O'nun yolundan (sapmak ve) saptırmak için ("bizi falancalar kurtardı" diyerek) Allah'a birtakım eşler koşar. (Resûlüm!) De ki: "Sen küfrünle biraz oyalanıp geçin. Çünkü sen artık ateş ehlindensin."

(Bu tehlikeli davranıştan sakınmalı ve böyle davranışta bulunanları da uyarmalıdır.)

Yoksa o (sadece sıkıntıda iken dua eden kimse) hiç âhiret(in dehşetin)den korkan ve Rabbinin rahmetini uman, gece saatlerinde secde edip ayakta durarak taat ve ibadet eden kimse (gibi) midir? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?" Ancak (bunları), temiz akıl sahipleri düşünürler.[17]

Mü'min Sûresi 14. Ayette "O halde kâfirlerin hoşuna gitmese de dini yalnız Allah'a has kılarak O'na dua (ve ibadet) edin." buyurulmaktadır. Dini Allah'a has kılmak; dînin gereğini yerine getirirken onun üzerine nefsin ve dış güçlerin izin verdiği kadarıyla yapabilmek gibi bir gölge düşürmemek, samimi olmak, başka şeyleri gönülden çıkarmaktır. Dinin emirlerini yerine getirmede Allah'ın hâkimiyeti geçerli olmalı ki din Allah'a has kılınmış olsun.

Dini Allah'a has kılmak; dînin gereğini yerine getirirken onun üzerine nefsin ve dış güçlerin izin verdiği kadarıyla yapabilmek gibi bir gölge düşürmemek, samimi olmak, başka şeyleri gönülden çıkarmaktır. Dinin emirlerini yerine getirmede Allah'ın hâkimiyeti geçerli olmalı ki din Allah'a has kılınmış olsun.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ömrü boyunca farklı zaman ve mekânlarda dua ve yakarışlarla meşgul olmuş ve bunu Müslümanlara tavsiye etmiştir. Bu da hadis âlimleri arasında dua kitaplarının meydana getirilmesine sebep olmuştur. Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere belli başlı hadis kitapları, dua konusuna birer bölüm ayırmışlardır. Ashâb-ı kirâmın okuduğu rivayet edilen dua ve niyazlar, dua kitaplarının vazgeçilmez bölümlerini meydana getirmiştir.[18]

İslam ümmeti içerisinde özellikle tasavvuf erbabı dua okumalarını günlük meşgale olarak belirlemiş, vird, hizb ve tercüman adıyla bu duaların düzenli okunuşunu alışkanlık haline getirmişlerdir.[19]

Tüm Müslümanlar gibi tasavvuf erbabının da bu duaları düzenli olarak okusalar da bu okumalar farz değildir. Rabbimize yalvarıp yakarma ve sığınma yöntemidir. Dua okumalarından amaç vakti bereketli kılmak ve zamanın heder edilmemesini sağlama çabasıdır. Duanın aslı istiğifar, sonra salavat, daha sonra da Allah'ı zikirdir.

Dua kitapları düzenli okunabileceği gibi herhangi bir zamanda veya aradan bazı sayfalar seçilerek de okunabilir. Özellikle belli duaları belli zamanlarda okumak için çaba sarfetmek zorunluluğu yoktur.

Seher vakitlerinde ve sabah namazından sonra işrak vaktine kadar olan süreyi camide geçirerek dua etmek Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar olmaya sebeptir.

Sabah namazında sonra dua mecmuaları okunabileceği gibi, Kur'ân okunabilir, tefekkür edilebilir, faydalı sohbetler yapılabilir, zikir ve tesbihlerle de meşgul olunabilir. Zaten en büyük zikir Allah'ın âyetlerini okuyup Kur'ân bülbülü olabilmektir.[20]

Dua metinleri okunurken dikkat edilmesi gereken âdâbın en önemlileri şunlardır:

1. Bireysel olarak okunabileceği gibi cemaatle okunması daha etkili olacaktır.

2. Duanın kabul edildiği vakitler seçilmeli, maddî ve manevî temizlenerek, kıbleye yönelerek okunmalıdır.

3. Okunan dua metinlerin manâsı idrak edilmeli, yavaş okunmalı ve hata yapmamaya özen gösterilmelidir.

4. Duaların çok faydalı ve etkili olacağına inanılmalıdır.

5. İhlâs ve inançla okunan duaların Allah tarafından kabul edeceği bilinmelidir.[21]

Özetle takva ve ihsan anlayışına dayalı Müslümanlık, kişiyi olgunlaştırır, güzel ahlak sahibi yapar. Gönül ehli gün ve gecelerini Hakk'a niyazla geçirenlerdir. Duaya devam kulluğun kesintiye uğramaması demektir. İlahi feyzin ortaya çıkması gönül âleminin seyrine bağlıdır.

Meşguliyetimiz ve koşuşturmamız ne kadar çok olursa olsun mutlaka Rabbimize yönelik, halimizi arz edip dua etmeye vaktimiz olmalıdır. İbadetlerin bir anlam ifade etmesi hayatın ibadet şuuruyla yaşanmasına bağlıdır.

O zaman diyebiliriz ki, bizlerin yegane azığı dualarımızdır.


[1] Mü'min Sûresi, 40/14.

[2] Furkan Sûresi 25/77.

[3] Enbiya Sûresi, 21/76.

[4] Sâd Sûresi, 38/41.

[5] Enbiya Sûresi, 21/87.

[6] Enbiya Sûresi, 21/89.

[7] Kamer Sûresi, 54/9-10.

[8] Nuh Sûresi, 71/26-28.

[9] Yusuf Sûresi, 12/34.

[10] Bakara Sûresi, 2/186.

[11] En'am Sûresi, 6/41.

[12] Enbiya Sûresi, 21/84.

[13] Furkan Sûresi, 25/77.

[14] A'raf Sûresi, 7/55.

[15] Ra'd Sûresi, 13/14.

[16] Tâhâ Sûresi, 20/7.

[17] Zümer Sûresi, 39/8-9.

[18] Mustafa Kara, Dervişin Hayatı, Sûfînin Kelâmı Hal Tercümeleri-Tarikatlar-Istılahlar, Dergâh Yayınları, İstanbul 2005, 79.

[19] Kara, Dervişin Hayatı, 60.

[20] Ali b. Osman el-Cüllâbî el-Hucvirî, Keşfu'l-mahcûb, İngilizceden Arapçaya çev. Mahmud Ahmed Madi Ebu'l-Azaim-İsmail Ebu'l-Azaim, Dâru't-Turâsü'l-Arabî, Kahire 1974, 479.

[21] Kara, Dervişin Hayatı, 82.

WhatsApp
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?
Mesaj Gönder >